25 Aralık 2011 Pazar

En Akılda Kalan Replik #6 The Wire 1.3


Barksdale'ların filozofu Stringer Bell, sattıkları malın kalitesinden yakınan D'angelo'nun yüreğine su serpiyor: 

String: İyi iş çıkarıyorsun, Dee.
D'angelo: Yeni paketler geldiğinde daha da iyi olacağız.
String: Yeni paketler, aynı eskisi gibi.
D'angelo: Ne dedin?
String: Yeni paket diye bir şey yok. Aynı haltı farklı bir renkli hapa koyacağız o kadar. Biraz prokain ya da kafein karıştırmak dışında her şey aynı olacak.

D'angelo: String, adamım, insanlar zaten bize gelip bu haltın zayıf olduğunu söylüyorlar.
String: Biliyorum.
D'angelo: Gerçekten çok zayıf mal adamım.

String: Mesele şu, neye eroin dersek diyelim o satılır. Eğer mal sağlamsa biz onu satarız. Eğer mal zayıfsa biz onu iki kere satarız. Neden biliyor musun? Bir bağımlı onu her şekilde arayacak bulacaktır. Ne deli iş değil mi? Kötü iş yap, daha fazla kazan.

20 Aralık 2011 Salı

En Akılda Kalan Replik #5 OZ 6.8



Dizinin karakterlerinden ve aynı zamanda anlatıcısı olan Augustus Hill, dizinin son bölümünde 6 sezon boyunca OZ'un neyi anlatmak istediğini anlatır.

"Augustus : Pekala, neler öğrendik? Bugünkü dersimiz neydi? Oz'daki bitmek bilmeyen gündüzlerin ve uykusuz gecelerin? Bu erdem geçici miydi? Bu erdem şiddet olmadan var olamaz mı? Dürüst olmak, kusurlu olmak mıdır? Aşkı vermek ve almak, bizi hem yüceltir hem de aşağılar mı? Tanrı,Allah ya da Yehova'nın sormaya cesaret edemediğimiz sorulara cevapları var mı? Hikaye çok basit. Bir adam hapiste yaşar ve ölür. Nasıl öldüğü... Bu kolay. Kim ve niye kısmıdır zor olan... İnsanı kısmı, bilmeye değer olan kısmı. Barış (zafer işareti yapar).... "

En Akılda Kalan Replik #4 OZ 2.8



Eyalet Valisi Devlin, Ramazan ayında Müslümanlara olan iyi niyetini göstermek için bir basın toplantısı yaparak, Kareem Said'in tahliye edileceğini söyler. Konuşma sırası kendisine gelen Kareem Said'in ise bambaşka planları vardır.

"Devlin : Ramazanın kutlanması İslamı inancın merkezidir, bu nedenle bu kutsal geleneğin kutlandığı dönemde, bir mahkumu affedecek olmaktan dolayı mutluyum. Kareem Said, hükümetimize karşı acımasızca eleştiriler yönelten biridir fakat politik farklılıklar bir kenara, hapishane mevcutları içerisinde inanılmaz bir bireydir. Geçen seni geçirdiği kalp krizinden sonra, her ırktan ve renkten mahkumlarla çalışmaya devam etmiştir, özellikle gençlere iyi bir bir yaşama kavuşmaları için yol göstermiş, bilgilendirmiştir. Bu vesileden ötürü Kareem Said'i tamamen affediyorum (kararı imzalar). Ve yeni yaşamında mutluluklar diliyorum.

Kareem : Sonunda yüz yüze tanıştık.

Muhabir : Bay Said, nasıl hissediyorsunuz?

Kareem : Nasıl mı hissediyorum? Keyifsizim. Kardeşlerim geride kaldı, hapsedilmiş, susturulmuş. Sadece Müslüman kardeşlerimi kastetmiyorum. Bu gece burada uyuyacak olan herkesi, sevdiği her şeyden kopartılmış olanları, kendisinden kopartılmış olanları. Valinin birisini affedeceği söylentisi çıktığı zaman anlaşmazlıkların doğduğunu gördüm. Tüm mahkumlar seçilmek istiyorlardı. Özgürlüğe duyduğumuz özlem, yediğimiz yemek kadar gözle görünür hale geldi. Ama şimdi servis edilen yemek benim! Ve ben Müslümanım ve Allah kuşkusuz, olan olayları görmezden gelmeme izin vermiyor. Allah bunun gibi bir adamdan yemek artıkları almama izin vermiyor. Yoz ve ahlaksız bir adamdan, adaletin temellerini çiğneyen, affetmek denen hediyeyi lekeleyen bir adamdan. 8 kişinin ölümüne neden olmuş emri veren bir adamdan. Ve Vali Devlin, özgürlüğün bedeli bu kadar pahalıyken, affınızı reddediyorum!

En Akılda Kalan Replik #3 OZ 1.1



Oswald Eyalet Hapishanesi(OZ)'ne getirilen Müslüman lider Kareem Said, kendisine burada nasıl davranması gerektiği üzerine vaaz vermeye kalkan hapishane yöneticilerine "yönetimi almaya geldiğini" söyler.

"McManus : Em City'de birbirimize, bize davranılmasını istediğimiz şekilde davranırız. Birbirimize saygı gösteririz.
Kareem : Birimiz diğerine saygı göstermezse ne olur?
Glynn : Şiddet doğar.
Kareem : Sonra, hapis hayatı dışarıdan çok farklı değildir.
McManus : Şöhretin sana burada fazladan avantaj sağlamaz. Tüm mahkumlarım eşittir.
Kareem : (kahkaha atar) Ne kadar ironik! Sonunda eşitim ama bunun tadını çıkartabilecek özgürlüğüm yok.
McManus : Sana verilen görevi yap, beladan uzak dur, gayet güzel anlaşırız. Aksi takdirde genel kalabalığa katılırsın Kareem, ve OZ'un geri kalanında kimse kendisine davranılmasını istediği gibi davranmaz.
Kareem : Uyarıldığımı göz önünde bulunduracağım.
McManus : Birkaç tane kitabını okudum. Başkalarının üzerinde olan etkini biliyorum. Üretkenliği arttırmak için beraber çalışabileceğimizi umuyordum.
Kareem : Kardeşlerimin hayatlarının tamamını yaşayabilmelerine yardım etmek isterim.
Glynn : Evet, hepimiz istiyoruz. Söyleyebileceğimiz başka bir şey var mı?
Kareem : Hayır, benim söyleyeceğim bir şey var.
Glynn : Nedir?
Kareem : Oswald Eyalet Hapishanesi'nin %78'i renkli insanlardan oluşuyor. Her 9 mahkuma 1 gardiyan düşüyor, bu demektir ki hapishaneyi istediğimiz zaman ele geçirebiliriz.
Glynn : Ele geçirebilirsin ama elinde tutamazsın.
Kareem : Bunu görürüz.
Glynn : İsyan başlatmayı mı düşünüyorsun?
Kareem : Söylemek istediğim, bugün için, OZ benim!
Glynn : Benimle sik yarıştırmaya kalkma kardeşim, gardiyanlar!
Kareem : Selamın Aleyküm kardeşim..."

Haber # 1 HBO ŞAŞIRDI !!




HBO 3 dizisi ile yollarını ayırdı. Bunlardan iptali en şaşırtıcı olanı, 2 sezonda toplam 16 bölüm çekilen How to Make It in America. Kanalın yeni "Entourage" olabilecek potansiyeldeki dizisi, ilk sezondaki izleyici kitlesini 2. sezonda da korumasına rağmen şaşırtıcı bir şekilde sona erdirildi. Kararın arkasındaki sebep ise HBO'nun yeni sipariş ettiği dizilerden çok daha fazla rating beklemesi. Bored to Death ise 3. sezonda yaşadığı büyük izleyici kaybı nedeniyle iptal edilen diziler arasına katıldı. Çizgisini koruyan HTMIIA'ya bile kıyan HBO'nun Bored to Death'i gözden çıkarması çok da sürpriz görünmüyor aslında. 3. sezonunda ratinglerini önemli ölçüde korumayı başaran Hung da 30 bölümün ardından yine aynı gerekçeyle bitirildi.

15 Aralık 2011 Perşembe

En Akılda Kalan Replik #2 House MD 8.5

House'un Dr.Jessica Adams'a "gerçekler" üzerine yaptığı konuşma;

"Chase: Gitmeyen iki donörden ikisinin de potansiyel uyum testleri negatif çıktı. Doğruyu söylemek bu adamın ölümüne sebep olabilir.
Adams : Karısını aldattığını itiraf etmesini söyledim, işlediği tüm suçları değil.
Park : Herkes böyle yapsaydı bir daha kimseye donör bulamazdık.
Adams : Herkes arkadaşlarına yalan söylemez, onları aldatmaz veya onlardan çalmaz.
Chase : Hayır, yaparlar. Belki herkes bu adam kadar yapmaz ama insanlar sadece doğruyu söylese dünya muhtemelen bir gecede yerle bir olurdu.
Adams : Bazıları şu anda yerle bir olduğunu düşünüyor. Belki de kimse yalan söylememiş olsa...
House : Aman ne şeker! Göğüslerinden bahsediyorum. Aşırı derecede ciddileştiğinde hoppala oluyorlar. Gerçek. Rahatsızlık verici, değil mi? Biraz daha gerçek, fark etmemin sebebi Chase'in onlara bakıyor olması. Asla itiraf etmez, çünkü seni gücendirmek istemiyor. Aynı sebepten dolayı seninle sevişme fantezisi kurduğunu da söylemez. Dürüst olmak gerekirse, karşılaştığın tüm erkekler seninle sevişme fantezisi kurmuştur. Yalan söylerler, çünkü bilirsen muhtemelen onlarla sevişmek istemezdin. Ayrıca bunların bazıları son dakika yalanlarıdır. Ve burada büyük bir tanesi var, bunu zaten biliyordun ama bilmiyormuş gibi davrandın çünkü bu sana kendini daha medeni hissettiriyor. Çoğu insan, gerçeği görmezden gelmeyi daha kolay bulur. Taub'a sor. Hastamız hiç olmayacak naklini sabırsızlıkla bekliyor. Pervasız ve aşırıcı olmalıyız. Karaciğer tomografisi çekin, hasarlı bölgeyi bulun ve çıkarın. Umarım kalan kısmı yeterli olur da geniş sprektrumlu antibiyotik tedavisine başlayabiliriz. "

En Unutulmaz Sahne #3 It's Always Sunny in Philadelphia 2.5

Mac ve Dennis'in yeraltı ringlerinde dövüştürüp sırtından para kazanmak istediği Charlie, 3 günde 200 civarı doping hapı yutar. Kafa hafif nemlenir tabi...

Dizi #3 It's Always Sunny in Philadelphia


Çoğunuzun izlemediği, hatta adını bile duymadığı bir dizi olduğunu tahmin edebiliyorum "It's Always Sunny in Philadelphia"'nın. Diğer komedi dizilerinin barındırdıklarından çok daha farklı hikayeler işleyen, yine çok farklı bir espri anlayışına sahip bir dizi "IASIP". Bu yüzden 4 çocukluk arkadaşı Charlie, Mac, Dennis ve Dee'nin yanına 2. sezonda katılan Danny De Vito'nun canlandırdığı Frank ile sahibi oldukları Philadelphia'nın en kötü barı Paddy's de yaşananlar, eğer ki bir How I Met Your Mother, the Big Bang Theory veya Friends tadı almak istiyorsanız pek ilginizi çekmeyecek, şimdiden söylemek lazım.

Öncelikle karakterlere tek tek bir göz atalım;

Grubun yakışıklısı Dennis, grubun kendine herkesten daha fazla güvenen şımarık tipi. Sürekli kendini kanıtlama ve diğerlerinden iyi olduğunu gösterme çabası içine giriyor. Yattığı kadınların nefretini kazanabilmek en büyük hedefi.

Dee ise onun kardeşi, yıllarını bu adamlarla takılarak geçirdiğinden hile hurda ve alkolizm konusunda onlardan hiç geri kalmayan grubun tek kadın üyesi. Barda hissesi olmadığından ve cinsiyetinden dolayı müthiş bir ayrımcılığa kurban gidiyor sürekli. 

Mac, Dennis'in ev arkadaşı, sürekli sergilediği kol kasları ve dövmeleriyle ilgi çekmeye çalışan ama Dennis'in gölgesinde kalmaya kahkum, kendini akıllı sanan ama pek de öyle olmayan bir karakter.

Charlie, çetenin en cahili ve ayakçısı. Depodaki fareler, temizlik, getir-götür Charlie'nin uzman olduğu alanlar. 7 sezondur ismini bilmediğimiz, "credits" bölümünde bile "waitress" (garson) olarak varolan bir kıza aşık. Okuma yazmayı pek bilmiyor.

Diziye Dennis ve Dee'nin babası olarak katılan Frank ise çeteyle gerekli uyumu kurabilecek kadar üçkağıtçı, merhametsiz ve umursamaz bir karakter. Danny De Vito'nun tipiyle birleşince, Frank ne yaparsa yapsın komik duruyor.

Çoğu izleyicisinden "yeni Seinfeld" yakıştırması alan dizi, yer yer o tadı verse de, karakterler arasındaki ilişkinin boyutuyla Seinfeld'den ayrılıyor. Birbirlerini çocukluktan beri tanıyan Charlie, Mac ve kardeşler Dennis ile Dee'nin arasındaki tüm ilişki ve dayanışma, gücünü çıkar ilişkisinden alıyor. Kimsenin kimseye bir bağlılığı veya düşkünlüğü yok, herkes herkesten her türlü pisliği bekliyor ve aynısını belki kendisi yüzlerce defa yaptığı için çok umursamıyor. En büyük düşmanları MC Poyle Kardeşler tarafından oyuncak tüfeklerle barda rehin alındıkları bölüm birbirlerini öylesine çabuk ve apansızca satıp bir başkasıyla kurtulma planları yapıyorlar ki, diziyi en iyi anlatan bölüm belki de bu. Etraflarındaki herkesle dalga geçerek onların zaaflarından faydalanmak en büyük hobileri. Kendi çıkarları için herkes satabilecek kapasitedeler ve bundan suçluluk duymuyorlar. Hepsi ayrı ayrı çok cahil olmalarına rağmen, ekonomi, vatanseverlik, başkanlık seçimleri, Amerika'nın Ortadoğu politikası, İsrail-Amerika ilişkisi, eşcinsellik, tüp bebek sahibi olma,hayvan hakları gibi konularda sınırsızca atıp tutabiliyorlar. Karakterlerdeki ahlaki zayıflık en çok senaristlerin işine yarıyor gibi görünüyor, adamlar bu 5 serseriye ne söyletirlerse söyletsin sırıtmıyor çünkü. Hikayenin zenginliği ve ilerleyişin akıcılığı buradan geliyor biraz da, karakterlerin yapabilecekleri ve söyleyebilecekleri konusunda herhangi bir sınır yok. Alkol dizinin kilit öğelerinden biri. Çete sürekli sarhoş geziyor, bu sayede en akla hayale gelmeyecek planlar üretip uygulamaya geçirerek sizi gülmekten krize sokabiliyorlar.

Danny De Vito hariç dizinin tüm ana karakterleri senaryoya katkı veriyor. Mac'i oynayan Rob Mcelhenney ise aynı zamanda dizinin yapımcısı. Bir anlamda yapımı kendi çocuklarını sahiplenir gibi sahiplendiklerinden dolayı, aralarındaki sinerji 81 bölüm boyunca kaybolmadı belki de. Yine Mac ile Dee ve Charlie ile Waitress gerçek hayatta birer evli çift. Bunun da aradaki uyuma katkı sağladığı bir gerçek.

Yazının en başında söylediğim gibi, "IASIP" çoğu sit-com'da rastlanan arkadaşlık, dostluk, sevginin gücü vs. gibi olgularla bezenmek yerine, herkes ve her şeyle dalga geçen, değer yargılarının yerlerde süründüğü bir yapım. Kendilerinden başka kimseyi sevmeyen bu 5 insanın kendi aralarında ve toplumla verdikleri  mücadele komedi sınırlarını zorluyor çoğu kez. Özellikle absürd komediden hoşlanıyorsanız, bu dizi tam size göre.

Bunu seven bunu da sevdi:  Seinfeld

Yazar Notu: 9.5/10

14 Aralık 2011 Çarşamba

En İyi 6.Adam # 2 Wayne Unser

Charming kasabasının şerifi Wayne Unser, aynı zamanda Sons Of Anarchy kulubüyle de yakın ilişki içinde. Kulübün yaptığı yasa dışı işlere mümkün olduğunca müdahale etmeyen Wayne, işler iyice sarpa sarmaya başladığı zaman kendi tabiriyle "arada bir polis olmak" zorunda. Şerif, Gemma Teller'ı çocukluğundan beri tanıyor, ve başta Gemma olmak üzere grup üyelerine birşey olmaması konusunda elinden geleni yapıyor. 3.sezon finalinde ekibe yaptığı katkıyı, insan kardeşine yapmaz.

Huzurlarınızda Sons Of Anarchy'nin "oyunu kuralına göre oynayan adamı" Şerif Wayne Unser !

13 Aralık 2011 Salı

En Iyi 6.Adam #1 Mike Ehrmantraut

Basketbolu yakından takip edenler bilir, sezon sonu verilen ödüller arasında "En İyi 6.Adam" ödülü de vardır. Bu ödül, oyuna sonradan girip, yaptığı katkıyla takıma en cok katkı sağlayan oyuncuya verilir. Biz de bu ödülü dizi oyuncularına vermeye karar verdik. Ödül verdiğimiz oyuncular için aradığımız özellikler şunlardır; ödülü alacak oyuncu dizinin ana karakterlerinden biri olmamalıdır, diziden çıkartılması halinde dizide çok büyük bir boşluk yaratmamalıdır ama varlığı dizide fark yaratmalıdır.

Breaking Bad dizisinin "iş bitiren adamı" Mike Ehrmantraut, yukarıdaki tanıma en iyi uyan karakterlerden birisidir. Gus'ın sağ kolu olan, aynı zamanda Saul Goodman'in ortalık iyice karıştığında "gel bu işi çöz, beni kurtar" dediği adamdır Mike.

Kendine has tavrıyla, sessiz sedasız iş bitirmesiyle, yeri geldiğinde Jesse'ye göz kulak olmasıyla, yeri geldiğinde de onu yoldan çıkarmayı deneyen Walt'un ağzını burnunu kırmasıyla, Breaking Bad dizisinin onemli figürlerinden biridir. Yürüyedur Mike Ehrmantraut ! ....

8 Aralık 2011 Perşembe

En Unutulmaz Sahne #2 The Wire 1.4

-Fuck!
-Motherfucker!
-Fuckity Fuck!
-Fuck me!

Dizi #2 The Wire

Baştan not: Bu inceleme, bütün bölümleri üstüste izleyip dizinin hayranı olan, gayet taraflı bir izleyicinin elinden yazılmıştır.

Yer, Baltimore sokakları. Uyuşturucu çeteleri hemen her sokak başında faaliyette. Emniyetin içerisinde bulunduğu çaresizlik ve çarpık sistemin çarkları arasında Jimmy McNulty ile arkadaşları adaleti sağlamanın peşinde. İşte "The Wire", genelde bu mücadelenin göbeğinde cereyan eden herşeyi en yalın ve doğru haliyle izleyiciye aktarmaya çalışan bir yapım.

Dizinin ismi polisin delil elde edebilmek için uyuşturucu satıcılarına yaptığı dinleme ve izlemelerden yola çıkarak konulmuş. Polis karakterlerimiz haklarında bir türlü bilgi ve kanıt edinemedikleri suçluları "wiring", yani "dinleme" yoluyla kıskaca almaya çalışıyorlar.

Jenerikte kullanılan "Down In the Hole" adlı parça Tom Waits'e ait. Fakat Tom Waits versiyonunu sadece ilk sezon dinleyebiliyoruz. Diğer 4 sezonda, 4 değişik sanatçının yorumuyla jenerikte yer alıyor şarkı. Jenerikten hemen sonra dizi, herhangi bir karakterin o bölüm kullanacağı repliklerden birinin ekranda belirmesiyle başlıyor. Kişiden kişiye yorum farkı olması mümkün ama, bana göre her seferinde senaryodaki en manalı ve akılda kalabilecek cümleyi seçmeyi başarabilmişler.

1. ve 3. sezonda Baltimore'un uyuşturucu baronu Avon Barksdale ve çetesinin "Büyük Suçlar Departmanı" ile verdiği amansız mücadele nefes kesiyor ama herşey bundan ibaret değil. 2. sezonda liman işçileri sendikasında yaşanan kirliliği ve 4. sezonunda Baltimore yerel seçimlerini konu alan "the Wire", sadece haptan, eroinden, vurdu-kırdıdan değil, entrika ve siyasetten de anladığını hissettiriyor izleyene. Her sezon öne çıkan karakterler ve hikayeler birbirinden farklı ve uzak görünse de, aslında ufak tefek detaylarla birbirlerine sıkı sıkıya bağlı ilerliyor, bu da hakikaten hayranlık uyandırıcı. Mesela 2. sezondaki baş karakterlerden biri olan sendika başkanı Frank Sobotka'nın yediği naneler, 1. ve 3. sezonun asıl adamı Avon Barksdale ve çetesiyle bir şekilde alakalı. Bölüm başına 1 saatlik süresi boyunca, boş bir diyalog sunmadan ve ve izleyicisine her türlü sorunun mantıklı bir cevabını vererek ağır aksak bir tempoda ilerleyen dizi, karanlık havasına rağmen sizi kendisine çekmeyi başarıyor. Diyaloglar gibi, dizideki her karakterin de işleyişe ayrı ayrı katkısı var. "Olmasa da olur" diyebileceğimiz hiçbir öğe barındırmıyor. Çok güzel kadınlar ve yakışıklı erkeklerden oluşan, her hafta "benim bitaneciğim ne yapmış bu bölümde, oturup hayran hayran izleyeyim" diyebileceğiniz birilerini barındıran bir kadrosu da yok, böylece kurguya olan konsantrasyonunuz düşmüyor. Hiçbir karakter aziz değil, destekliyor olabileceğiniz herhangi biri yayınlanan toplam 60 bölüm boyunca kesinlikle tasvip etmeyeceğiniz birkaç meselenin baş aktörü oluyor. Bu da senaristlerin dizinin başarısı için oyuncuların popülaritesinden çok kalemlerine güvendiklerinin kanıtı aslında. Yine buna bağlı olarak, zamanı dolan kim olursa olsun ipi kesiliyor. Örneğin 3. sezonda çok göz önünde olan İdris Elba'nın canlandırdığı "Stringer Bell" karakteri, tam seviye atlamaya ve hikayede daha kilit bir rol almaya doğru yol alırken öldürüldü ama hikaye böylesine önemli bir karakterin eksikliğini pek hissetmedi. Belli bir başrol oyuncusu yok. En çok göze batan karakter olan Dominic West'in canlandırdığı "Jimmy Mcnulty" 13 bölümden oluşan 4. sezonda toplam 15 dakika bile görünmüyor.

Dizinin ağır aksak ve karanlık bir havada ilerlediğini söyledik ama en beklenmedik anlara yerleştirilmiş replik ve sahneler sizi gülmekten komaya sokabilir. Bunk ve Jimmy'nin sarhoş muhabbetleri, Bunk'ın içtikten sonra zaman-mekan dinlemeden sürekli kusması, canı sıkılan nartotik devriyelerinin uyuşturucu satıcılarına ettikleri tatlı-sert eziyetler, Carver ve Herc'in birlikte çalıştıkları süre boyunca yakaladıkları uyum ve birbirlerine posta koyma çabaları, diziyi genelde içinde olduğu ciddi havadan çıkarıyor. Hele hele 5.sezonun açılış sahnesinde yakaladıkları cahil serserilerden birinin elini fotokopi makinesine bantlayarak onu yalan makinesine soktuklarını söyleyip kandırmaları ve ağzından cinayet itirafını almaları beni benden aldı. Yine Jimmy ve Bunk'ın olay yeri incelemesi süresince fuck'tan başka hiçbir kelime kullanmadıkları yaklaşık 4 dakikalık sahne televizyon tarihinin efsaneleri arasında.

"The Wire" izlediğim yaklaşık 60 saat boyunca yaşadığım gerçeklik hissini, bana bugüne kadar izlediğim hiçbir dizi veremedi. "Sanki Batı Baltimore'da 8 sene bakkal işlettin, nereden biliyorsun lan ne kadar gerçek olduğunu?!?!" demeyin, izleyince bana hak vereceğinizden eminim. Köşe başlarında uyuşturucu satan 8-10 yaşındaki veletlerin bile kestiği rolün kuşku uyandırmaması hayret verici. Yan karakterlerin başarısı da kesinlikle yadsınamaz. Örneğin uyuşturucu çetelerini soyan Robin Hood görünümlü katil Omar Little, başlı başına bir fenomen. Öyle ki, meyve bıçağı bile kullanamayan bana pompalı tüfeği sevdirdi herif. Muhbirlik yapan bir keş olan "Bubbles" karakterini canlandıran Rojo Arroyo'nun gerçek hayatında da bir keş olmadığına inanmak ise hayli zor. Çok iyi rol kesen, belki de kesmeyen, alenen yaşayan Arroyo'yu yolda görsem 2 dal sigara, 10 lira da çorba parası ateşleyebilirim, o derece.

Özetlemek gerekirse "The Wire", bugüne kadar izlediğim diziler arasında kesinlikle 1 numara. Oyunculuk, senaryo ve işleyiş bakımından benden tam not alan bu dizinin tek canınızı sıkan tarafı yavaş ilerleyişi olabilir ama kesinlikle söyleyebilirim ki, böylesine doyurucu ve dolu dolu bir hikayeye koşturmaca yakışmazdı zaten. İzleyin, izletin.

Bunu seven bunu da sevdi:  Oz, The Shield

Yazar Notu: 9.9/10

30 Kasım 2011 Çarşamba

Mini Dizi #1 Dead Set

Yer; İngiltere. BBG evinde heyecan dorukta, birazdan bu hafta kimin eleneceği belli olacak. Dışarıda inanılmaz bir kalabalık, destekledikleri yarışmacıların isimlerini haykırıyorlar. Diğer taraftan perde arkasında ise hummalı bir çalışma var. Prodüksiyon ekibi yoğun bir şekilde bu geceyi kusursuz bir şekilde atlatmak için çaba sarfediyor. Saat başı haber bültenlerinde ise nedeni bilinmeyen bir şekilde ülkede ölü sayısının giderek arttığından bahsediliyor. Yapımcı, en çok rating alacağı gün, artan ölüm sayısı nedeniyle özel bir program yapılması ihtimali yüzünden, programının iptal edilmesi ile karşı karşıya kalmanın sıkıntısını yaşıyor.

Şehrin diğer tarafında yayına geç kalmak üzere olan bir grup, yolda kenara park etmiş bir arabayı görünce duruyor. Şöför ne olduğuna bakmak için arabadan çıktığında, bir adamın başka bir adamı yediğine şahit oluyor. Ve biraz sonra ısırılan kişiler arasına şöför de katılıyor. Şöförü kurtarmak için aceleyle sete yetiştirmeye çalışan kadın, aslında istemeden de olsa hastalığın yayılmasına sebep oluyor. Herşey bir anda oluyor. Isırılan şöför, onu sete getiren kadını ısırıyor, o da bir diğerini ısırıyor derken, bir anda ortalık zombiden geçilmiyor. Az önce kanlı canlı yanınızda duran en yakın arkadaşınız, biraz sonra sizi ısırmak için kapıyı tekmeliyor, camı kırmaya çalışıyor.

BBG evinin içindeki yarışmacılar ise olan bitenden habersiz, yarışmanın başlamasını bekliyor. Yarışma boyunca dış dünya ile bağlantılarının kesilmesi bir kez olsun işe yarıyor. Zombilerin saldırısından kurtulmayı başaran yapımcı asistanı Kelly, BBG evine girmeyi başararak durumu yarışmacılara anlatıyor. Artık kazanmak için değil, hayatta kalmak için mücadele etmek zorundalar, ve bunun için BBG evinden daha korunaklı bir yer bulmaları mümkün değil.

Ama insanoğlunun ölmesi için zombilere gerek yok. Hırs, ego, bencilliğin olduğu bir ortamda kendi sonunuzu getirmek hiçte zor değil. 5 bölüm ve 141 dakikadan oluşan Dead Set, biraz da bu davranışları sorgulamanızı istiyor sizden. Bazen komedi bazen de gerilimin arttığı dizi, kanimca vasatin cok ustune cikmayi basaramiyor. Diziyi izlerken sanki yonetmen, dizi icin cizmesi gereken yolu cok iyi cizememis gibi geldi bana. Tam gerilim dozaji artarken, birden komediye donmek en azindan beni diziden biraz uzaklastirdi. Fazla karikaturize edilmis 1-2 karakter de dizinin bir seviye yukariya cikmasini engellemis. Yine de zombi filmlerinden hoslaniyorsaniz, cok beklentiye girmeden bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim.

Bayanlar ve baylar, karşınızda Dead Set.... 7/10

29 Kasım 2011 Salı

En Akılda Kalan Replik #1 Rubicon 1.4



İstihbarat Müdürü Truxton Spangler, CIA yetkililerine yeni istihbarat ekip şefi olarak seçtiği Will Travers'ın yargılarına neden güvenmeleri gerektiğini bir kravat üzerinden çok akılcı bir şekilde anlatıyor:

Truxton Spangler: "Bu sabah evden çıkarken bu kravatı taktığınızda belki eşiniz sizi kapının önünde durdurmuştur. Belki size bu kravatla ne kadar iyi göründüğünüzü söylemiştir, ne kadar yakışıklı göründüğünüzden bahsetmiştir. Şimdi, eminim karınızı seviyorsunuzdur ama yine de onun bu kravat hakkındaki yargısına güvenmemek için bir sürü nedeniniz olabilir. Belki önceden özel bir günde giydiğiniz için hatırlayıp seviyor olabilir. Duygusal bir eşyadır ya da kravat koleksiyonunuzu biliyordur ve onun sevmediği kravatlardan birisini seçmediğiniz için mutlu olmuştur. Belki de sizin bugün biraz garip olduğunuzu hissetmiştir. Sizi biraz neşelendirmek istemiştir. Şimdi, bir dakika bizimle burada oturduğunuzu düşünün ve ben size kravatınızın ne kadar güzel olduğunu söylüyorum. Aklınızda hemen bir düşünce oluşur, beni tanımıyorsunuz. Aramızda kişisel bir şey yok. Sizinle bir giyim geçmişimiz yok. Hiçbir duygusal eşyamız yok. Kimin yargısına güvenirsiniz? Benim mi yoksa eşinizin mi?

Yanımda oturan bu beyefendi inanılmaz bir istihbarat çözümleyicisidir. Kurgulu şeyleri çözümleyebilir, sistem çözümlemesi yapar, ortaya fikirler çıkartır ama işin doğrusu sizin için en değerli ajan o, çünkü onu tanımıyorsunuz ve o da sizi tanımıyor. Sizi umursamıyor, ya da duygularınızı. Bildiği tek şey, o kravatın nasıl göründüğüdür."

En Unutulmaz Sahne #1 House MD 7.16

Cuddy'nin kendisini terk etmesinden sonra nasıl bir davranış sergileyeceği merak konusu olan House'ın, bir anlamda kendi sınırlarını keşfettiği bu muhteşem sahne, Peter Gabriel'in harika şarkısı "My Body is a Cage" eşliğinde en unutulmaz sahnelerden biri olarak hafızalarımıza kazınıyor.